İslam Ceza Hukuku (Had, Kısas ve Tazir)
Öncelikle islam hukuku kazuistik yani meseleci bir biçimde yazılmış kurallar bütününden oluşur. diğer ilahi kaynaklı inanışlarda da olduğu gibi suç ve suça uygulanacak ceza soyut bir kavramdan çok somut halde sunulmuş ve suçun müeyyideleri konusunda her alanda müslüman halk aydınlatılmak istenmiştir. bu düşünce her bir suç eyleminin nerede, hangi durumda ve nasıl cereyan edeceğini açıklamayı ve uygulanacak formülü açıklamayı gerektirir ki bu çözümü çok daha kolay hale getirir. Devam edecek olursak;
İslam Hukukunda suça ''cerime'' denmiş ve klasik İslam hukukçuları tarafından ''Allah Teala'nın had ve tazir cezalarıyla işlenmesini yasakladığı fiillerdir'' şeklinde tanımlanmıştır.
İslam ceza hukukunda en fazla yerleşmiş olan ayırım suç ve cezaların had, kısas ve tazir suç ve cezaları olmak üzere üçe ayrılmasıdır.
had, ''Allah hakkı olarak miktarı şari tarafından kesin olarak belirlenen cezalardır''. tanımından da anlaşılacağı üzere had, suçun değil, ona uygulanacak cezanın adıdır. Fakat klasik fıkıh kitaplarında bu kavram hem suç hem de ceza anlamında kullanılmıştır. Bu tip suçlar toplumsal yönü ağır basan hak ve menfaatleri ihlal ettiği için tanımdaki ''Allah hakkı'' ibaresi, toplumun hakkı (ammenin hukuku) olarak yorumlanmıştır. burada tespit edilmiş cezanın anlamı, tayin ve tahdit edilip sınırlanmış, en az ve en yukarı hadleri olmayan ceza demektir. Allah hakkı oluşunun anlamı ise ne kişiler ne de topluluklar tarafından düşürülmesinin (ıskatının), affının veya azaltılmasının mümkün olmamasıdır.
Kısas ise diyet gerektiren suçlar şahısların hayatına vücut bütünlüğüne karşı işlenen suçlar olup, cezaları Kur'an ve sünnet tarafından belirlenmiştir. buradaki tespit edilmişliğin anlamı da tıpkı had cezalarında olduğu gibi asgari ve azami hadleri bulunmayan, miktarda esneklik söz konusu olmayan, bir tek şekilde ve miktarda verilebilen cezalar demektir. bu tür suçların en belirgin özelliği mağdur ya da mirasçılarının suçluyu af yetkisine sahip olmalarıdır.
Tazir cezasını gerektiren suçlar ise Kur'an ve sünnet tarafından yasaklanmakla beraber cezası belirtilmeyen veya mübah olduğu halde zamanla toplum açısından zararlı özellik kazandığı için siyasi otorite tarafından suç sayılıp, ceza tayin edilen fiillerdir. had ve kısastan farklı olarak tazirde ana kaynaklarda önceden belirlenmiş sabit cezalar yoktur. bu cezaların belirlenmesinde hakime geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır. hakim suçun işlendiği ve suçlunun içinde bulunduğu şartlara uygun olarak her suç için öngörülen alt ve üst sınırlar içinde ceza takdir etme yetkisine sahiptir. had kısas ve tazir suçlarında numerus classus (sınırlı sayıda olma ilkesi) özelliği taşımayan tek suç türü tazir suçlarıdır.
Had suçlarının Allah hakkına yönelik olmasına bağlı olarak takibi şikayete bağlı değildir, resen soruşturulur. Zina iftirası ve hırsızlık suçları takibi şikayete bağlı had suçlarıdır. Kısas suçlarının ise şahıs hakkı yönü ağır bastığı için takibi şikayete bağlıdır. Tazir suçlarında ise allah hakkına yönelik olanlar resen soruşturulur, şahıs hakkına yönelik olanların takibi şikayete bağlıdır.
Had suçlarında devlet başkanı, mağdur ya da yakınları suçluyu affedemezler. Af işlemi tamamen geçersizdir. Kısas ve diyet suçlarında ise mağdurun veya belli yakınlarının suçluyu affetmesi ya cezayı tamamen ortadan kaldırmakta ya hafifletmekte veya türünü değiştirmektedir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki kısas suçlarında mağdur ya da yakınları haklarından vazgeçseler bile devletin cezalandırma hakkı devreye girerek, suçluya uygun bir tazir cezası verilebilmektedir. Tazir suçalarında ise şartlar göre hem devletin hem de mağdurun af yetkisi vardır.
Had ve kısas suçlarında hafifletici sebepler dikkate alınmaz ve asli kaynaklarda belirlenmiş olan ceza verilir. Tazir suçlarında ise hafifletici sebepler dikkate alınır.
Had suçlarında zamanaşımı iffete iftira suçları dışında geçerli iken, kısas suçlarında geçerli değildir. hanefi hukukçulara göre tazir suçları da zamanaşımına uğrar.
Had ve kısas suçlarının ispatı için belirli sayıda şahidin varlığı gerekli iken (örneğin zinada bu dört şahittir) tazir suçları bir tek şahidin tanıklığı ile ispatlanabilmektedir.
İslam Hukukunda suça ''cerime'' denmiş ve klasik İslam hukukçuları tarafından ''Allah Teala'nın had ve tazir cezalarıyla işlenmesini yasakladığı fiillerdir'' şeklinde tanımlanmıştır.
İslam ceza hukukunda en fazla yerleşmiş olan ayırım suç ve cezaların had, kısas ve tazir suç ve cezaları olmak üzere üçe ayrılmasıdır.
had, ''Allah hakkı olarak miktarı şari tarafından kesin olarak belirlenen cezalardır''. tanımından da anlaşılacağı üzere had, suçun değil, ona uygulanacak cezanın adıdır. Fakat klasik fıkıh kitaplarında bu kavram hem suç hem de ceza anlamında kullanılmıştır. Bu tip suçlar toplumsal yönü ağır basan hak ve menfaatleri ihlal ettiği için tanımdaki ''Allah hakkı'' ibaresi, toplumun hakkı (ammenin hukuku) olarak yorumlanmıştır. burada tespit edilmiş cezanın anlamı, tayin ve tahdit edilip sınırlanmış, en az ve en yukarı hadleri olmayan ceza demektir. Allah hakkı oluşunun anlamı ise ne kişiler ne de topluluklar tarafından düşürülmesinin (ıskatının), affının veya azaltılmasının mümkün olmamasıdır.
Kısas ise diyet gerektiren suçlar şahısların hayatına vücut bütünlüğüne karşı işlenen suçlar olup, cezaları Kur'an ve sünnet tarafından belirlenmiştir. buradaki tespit edilmişliğin anlamı da tıpkı had cezalarında olduğu gibi asgari ve azami hadleri bulunmayan, miktarda esneklik söz konusu olmayan, bir tek şekilde ve miktarda verilebilen cezalar demektir. bu tür suçların en belirgin özelliği mağdur ya da mirasçılarının suçluyu af yetkisine sahip olmalarıdır.
Tazir cezasını gerektiren suçlar ise Kur'an ve sünnet tarafından yasaklanmakla beraber cezası belirtilmeyen veya mübah olduğu halde zamanla toplum açısından zararlı özellik kazandığı için siyasi otorite tarafından suç sayılıp, ceza tayin edilen fiillerdir. had ve kısastan farklı olarak tazirde ana kaynaklarda önceden belirlenmiş sabit cezalar yoktur. bu cezaların belirlenmesinde hakime geniş bir takdir yetkisi tanınmıştır. hakim suçun işlendiği ve suçlunun içinde bulunduğu şartlara uygun olarak her suç için öngörülen alt ve üst sınırlar içinde ceza takdir etme yetkisine sahiptir. had kısas ve tazir suçlarında numerus classus (sınırlı sayıda olma ilkesi) özelliği taşımayan tek suç türü tazir suçlarıdır.
Had suçlarının Allah hakkına yönelik olmasına bağlı olarak takibi şikayete bağlı değildir, resen soruşturulur. Zina iftirası ve hırsızlık suçları takibi şikayete bağlı had suçlarıdır. Kısas suçlarının ise şahıs hakkı yönü ağır bastığı için takibi şikayete bağlıdır. Tazir suçlarında ise allah hakkına yönelik olanlar resen soruşturulur, şahıs hakkına yönelik olanların takibi şikayete bağlıdır.
Had suçlarında devlet başkanı, mağdur ya da yakınları suçluyu affedemezler. Af işlemi tamamen geçersizdir. Kısas ve diyet suçlarında ise mağdurun veya belli yakınlarının suçluyu affetmesi ya cezayı tamamen ortadan kaldırmakta ya hafifletmekte veya türünü değiştirmektedir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki kısas suçlarında mağdur ya da yakınları haklarından vazgeçseler bile devletin cezalandırma hakkı devreye girerek, suçluya uygun bir tazir cezası verilebilmektedir. Tazir suçalarında ise şartlar göre hem devletin hem de mağdurun af yetkisi vardır.
Had ve kısas suçlarında hafifletici sebepler dikkate alınmaz ve asli kaynaklarda belirlenmiş olan ceza verilir. Tazir suçlarında ise hafifletici sebepler dikkate alınır.
Had suçlarında zamanaşımı iffete iftira suçları dışında geçerli iken, kısas suçlarında geçerli değildir. hanefi hukukçulara göre tazir suçları da zamanaşımına uğrar.
Had ve kısas suçlarının ispatı için belirli sayıda şahidin varlığı gerekli iken (örneğin zinada bu dört şahittir) tazir suçları bir tek şahidin tanıklığı ile ispatlanabilmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder